Anne, Bebek ve Güvenli Bağlanma

Anne, Bebek ve Güvenli Bağlanma

Bağlanma doğal bir ihtiyaçtır ve hepimiz özellikle de doğumdan itibaren iki yaşa kadar olan süreçte birincil bakım verenimizle bu duygusal bağı farkında olmadan geliştiririz.

Bundan sonra artık bir bağlanma figürümüz oluştu demektir. Genellikle anne olmasına rağmen, aslında bakım veren farklı bir aile üyesi ya da yetiştirme yurdunda büyüyenler için bakıcı kişi de olabilir.

Bu figürün bebeğin ihtiyaçlarını ne kadar karşıladığı ise bağlanmanın stilini belirler. (Bowlby, 1969)

Bağlanma stilimizin ileriki hayatımızda arkadaş ve özellikle de romantik partnerlerimizle olan ilişkimizi belirliyor olmasını göz önünde bulundurursak, bu ilk iki yılın kişiliğimiz üzerinde kritik bir önemi olduğunu söyleyebiliriz (Scharfe & Bartholomew, 1994).

Bağlanma Teorisi Nedir?

Bağlanma Teorisi, bebek ile bakım veren arasında, özellikle yaşamın ilk iki yılında oluşan bir bağ olduğunu savunan teoridir.

Bu teori, John Bowlby (1958) tarafından ortaya atılmıştır ve annenin bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına verdiği karşılığın bağlanmayı sağlayan temel faktör olduğunu savunmaktadır.

Teoriyi geliştiren ise “Garip Durum” deneyi ile Mary Ainsworth’tür (1978). Bu deney, yapılandırılmış bir laboratuvar ortamında, anne ve bebek gözlemine dayanarak yapılmıştır ve 3 temel bağlanma stilinin analiz edilmesini sağlamıştır.

Daha sonra Main ve Solomon’un (1986) çalışmaları ile 4.bağlanma stili de literatüre eklenmiştir.

Garip Durum Deneyi

Ainsworth (1978), bağlanma stillerini tanımlamak için Garip Durum adını verdiği bir deney düzeneği tasarlamıştır ve asıl amacı bebeğin anne odayı terk ettiğinde ve anne geri geldiğinde olan tepkilerini gözlemlemektir.

Garip Durum deneyinde laboratuvar bir salon gibi dizayn edilir ve içerisine bebeğin ilgisini çekecek oyuncaklar konulur. Bunun amacı bebeğin dış dünyayı anne varlığında ve yokluğunda ne kadar keşfettiğini ölçmektir. Daha sonra aşağıdaki gibi farklı kombinasyonlarda bebeğin tepkileri gözlemlenir.

  • Anne ile bebek yalnızken
  • Anne ile bebeğin yanına bir yabacı geldiğinde
  • Anne terk edip, bebek ile yabancıyı yalnız bıraktığında
  • Yabancı terk edip, bebeği yalnız bırakarak
  • Anne tekrar geldiğinde
Anne, Bebek ve Güvenli Bağlanma

Bağlanma Stilleri

Güvenli bağlanan bebeklerin, anne odadayken rahat bir şekilde etrafı keşfettiği, hatta yabancı geldiğinde onunla da etkileşime girdiği görülmüştür.

Ancak bu bebekler anne odayı terk ettiği zaman huzursuz olmuş hatta çoğunlukla ağlamış ve annenin ardından kapıya doğru giderek onu takip etmiştir. Anne geldiğinde ise mutlu olmuş ve kısa sürede sakinleşmişlerdir.

Güvensiz ve kaçınan bağlanmada bebeğin keşfetmeye çok hevesli olmadığı ve genel olarak annenin varlığının ya da yokluğunun bebek üzerinde pek de fark yaratmadığı gözlemlenmiştir.

Annenin dönüşünde bebek genellikle tepkisiz kalmıştır. Üçüncü stil olan kaygılı ve çelişkili bağlanmada, tıpkı güvensiz bağlanmada olduğu gibi keşfetmeye pek de eğilim gösterilmediği gözlemlenmiştir.

Ancak güvensiz bağlanmadan farklı olarak, bebek anne geldiğinde tepkisiz kalmak yerine anneye öfke göstermiş, kolayca sakinleşmemiştir. Anneye, onu terk ettiği için kızgın gibidir ve buna ek olarak, yabancının varlığı onu çok tedirgin etmiştir.

Daha sonradan eklendiğini belirttiğim dördüncü stil ise, düzensiz bağlanmadır. Düzensiz bağlanmada bebeğe kaygı ve kargaşa hakimdir. Kaçınan ve kaygılı bağlanmanın özelliklerini karışık olarak gösterecektir. (Main & Solomon, 1986)

Bu dört bağlanma stilinin, başta da belirttiğim üzere bireyin gelecekte yakın ilişkilere olan yaklaşımını etkilediği gösterilmiştir (Scharfe & Bartholomew, 1994).

Güvenli bağlanmış bebekler için anne dünyayı tanırken güvenli bir dayanak olmuştur ve bu bebekler büyüdüğünde öz değeri (kendine verdiği değeri) yüksek ve dünyaya karşı pozitif tutum geliştirmiş bireyler olurlar.

Güvensiz bağlananlar ise, isminden de belli olacağı üzere dünyaya güvenmeyen, yalnızlığı tercih eden, ilişkileri gereksiz bulan, ilgisiz ve kayıtsız bireylere dönüşürler.

Kaygılı bağlanan bebeklerin büyüdüğünde özgüveni düşük, devamlı kendini eleştiren, başkalarından onay alma ihtiyacı hisseden, bireyselliği zayıf yetişkinler olduğu gözlemlenmiştir.

Düzensiz bağlanma ise, bağlanma sürecinde şiddet ve ihmal gibi travmalara maruz kalmış çocuklarda görülür. Bunun sonucunda, bireyler erken çocukluk döneminden itibaren kendilerini duygularından soyutlarlar. Yetişkinlikte duygusal yakınlığın güçlendiğini hissettikleri anda, o ilişkilerden uzaklaşırlar. Birçoğunda da kişilik bozuklukları görülür.

Anne Davranışı ve Bağlanma Stili

Daha önce değindiğim üzere, bağlanma stilinde annenin bebeğin ihtiyaçlarını ne kadar karşıladığı oldukça belirleyicidir.

  • Hassas ve cevap verici anneler, güvenli ortamı yaratır ve sağlıklı bağlanmayı destekler. Güvenli bağlanma nasıl oluşur dendiğinde önemli olan ihtiyaçlara ne kadar cevap verildiği ve bebeğin ne kadar anlaşıldığıdır.
  • Kaçınan bağlanma ise anne ihtiyaçları karşılamadığında ve duygusal olarak soğuk olduğunda ortaya çıkar. Bundan dolayı bebek, gerektiğinde ihtiyaçlarının karşılanmıyor olduğunu öğrenir ve anneye karşı kayıtsızlaşır. Garip Durum Deneyinde güvensiz bağlanan bebeklerde annenin varlığının bir fark yaratmaması bu sebeptendir.
  • Annenin tutarsız olduğu durumlarda ise, yani bebeğin ihtiyaçlarını bazen karşıladığı, bazen karşılamadığı durumlarda ise bebek kaygılı bağlanma stili geliştirir. Güvensiz bağlanmada olduğu gibi anneye karşı kayıtsız olmaz ancak genellikle anneye karşı öfkeli ve kırgın olur.
  • Bahsettiğim üzere son stil ise, ihmal ve istismardan ileri gelerek, bireyler üzerinde travmatik etkiye sebep olur.

Ancak bu dört bağlanma stili değerlendirilirken, bir laboratuvar ortamı ve özel bir durum yaratıldığı da unutulmamalıdır. Yani bebeğinizin siz ev içerisinde farklı bir odaya gittiğinizde, ya da misafirliğe gittiğinizde olan davranışlarını gözlemlemek, bağlanma stilini tespit etmek için bir yöntem değildir. (Ainsworth, M.D., Blehar M.C., Waters, E. & Wall, S., 1978)

Güvenli Bağlanma Nasıl Sağlanır?

Güvenli bağlanma stilinin oluşması annenin bebeğin ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılamasına bağlıdır demiştik.

Fakat burada bağlanma ve bağımlılık kavramını ayırmak çok önemli. Bowlby’nin (1969) de değindiği üzere, bağımlılık varlığını sürdürebilmek için birine muhtaç olmak demektir.

Yeni doğan bir bebek için bu doğru olsa da çocuğun uygun yaş aralığı geldiğinde otonom olamaması aslında bir problemdir. Ancak bağlanma, her zaman bir ihtiyaç olarak kalacaktır.

Bu yüzden, bağlanmak ile bağımlılık asla eşdeğer görülmemelidir. Aradaki bağın güçlenmesini sağlarken, bağımlı bireyler yetiştirmemek önemli bir farktır.

Güvenli bağlanmayı sağlamak için mükemmel ebeveynler olmaya gerek yok.

Winnicott’un (1971) terimi olan “yeterince iyi anne” olmak işleri yoluna koyacaktır. Öyle ki, çoğu zaman içgüdülerini dinlemek anneye yol gösterecektir çünkü bebek ile anne arasında genetik olarak gelen biyolojik bir uyum mevcuttur.

Buna örnek olarak ağlama üzerine yapılan çalışmalar gösterilebilir. Örneğin, erkeklere kıyasla kadınlar ve çocuğu olmayanlara kıyasla ebeveynlerin belirli beyin bölgelerinde bebek ağlamasına karşı daha fazla aktivasyon olduğu gözlemlenmiştir (Witteman et al., 2019).

Hatta bu bölgelerden bazılarının motor hareketleri planlama ve gerçekleştirmekten sorumlu olan bölgeler olduğu ve buna istinaden ebeveyni tepki vermeye ittiği sonucuna varılmıştır.

Bir diğer çalışma ise, bazı bölgelerin deaktive olarak, beynin ebeveynin dikkatini sadece ağlamaya odaklı hale getirdiğini göstermiştir (Seifritz et al., 2003). Bebeklerde ise anne sesinin beyindeki aktivasyonu arttırdığı gözlemlenmiştir. (Abrams et al., 2016)

Bebeğin fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması hem hayatta kalma hem de bağlanma süreçleri için etkili olsa da tensel temas, tenin ısısı, annenin yaydığı feromonlar gibi duygusal yakınlığı pekiştiren süreçler ayrı bir öneme sahip.

Harlow’un Maymunu

1958 yılında Harry F. Harlow’un yaptığı deneylere istinaden yayınladığı çalışmasında bu paylaşımların önemi göz önüne seriliyor.

Harlow, çalışmasını bebek maymunlarla yürütüyor ve maymunlara yan yana duracak şekilde iki tane anne maymun benzeri düzenek hazırlıyor. Bir düzenek tamamen tellerden oluşuyor ancak maymunun süt içmesi için biberon içeriyor, bir düzenek de sadece tüylerden oluşuyor ve ısı veriyor.

Deneyde görülüyor ki, bebek maymun kafese girdiği anda biberona yöneliyor fakat sütten birkaç yudum aldıktan sonra hemen tüylü düzeneğe gidiyor ve sarılıyor. Sonra birkaç sefer daha bunu tekrarlıyor ve en son tüylü düzenekte kalıyor.

Harlow, maymunun düzeneklerde geçirdiği total zamanı hesapladığındaysa, bebek maymunun büyük bir farkla besleyen değil, tüylü ve sıcak olan annede kaldığını görüyor.

Yani anne ile bebeğin arasında işleri kolaylaştırmaya hazır birçok bağ bulunuyor. Yeter ki, anne uyum göstermeyi tercih etsin, bebeği ihtiyaç duyduğunda orada olsun ve biraz da içsesini dinlesin.

Üstelik bunları yapamadığını düşünen, güvenli bağlanma için geç mi kaldım diyen anneler varsa, hiçbir zaman geç kalmadıklarını unutmasınlar. Şanslıyız ki, beyin nöroplastisite özelliğine sahip; yani sürekli yeni sinirsel bağlar geliştirebiliyor ve eski sinirsel bağlar gücünü kaybedebiliyor.

Bu erken çocuklukta daha hassas olsa da her zaman sahip olduğumuz bir özellik.

O zaman diyebiliriz ki, biz dahil çocuklar ve bebekler de her zaman kötü tecrübelerden sıyrılıp, daha iyiye gitme ve mutlu olma şansına sahip. Bebeğe sevildiği bir ortam sağlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak bu yolda anahtar yöntemler olacaktır.

Böylece aranızda güvenli, güçlü bir bağ oluşacak ve ömür boyu devam edecektir.

Referans Listesi

Abramsa, D.A, Chena, T., Odriozolaa, P., Chenga, K.M., Bakera, A.E., Padmanabhana, A., Ryalia, S., Kochalkaa, J., Feinsteina, C. & Menon, V. (2016) Neural circuits underlying mother’s voice perception predict social communication abilities in children. PNAS, 22, 6295-6300. doi.org/10.1073/pnas.1602948113

Ainsworth, M.D., Blehar M.C., Waters, E. & Wall, S. (1978). Patterns of attachment: A psychological study of the strange situation. New York, NY: Psychology Press

Bowlby, J. (1958). The nature of child’s tie to his mother. International Journal of Psycho-Analysis, 39, 350-373.

Bowlby, J. (1969) The attachment and loss. New York, NY: Basic Books

Harlow, H. F. (1958). The nature of love. American Psychologist, 13(12), 673-685.

Main, M., & Solomon, J. (1986). Discovery of a new, insecure-disorganized/disoriented attachment pattern. In Duschinsky, R. (2015). The emergence of the disorganized/disoriented (D) attachment classification, 1979-1982. History of Psychology, 18, 32-46

Scharfe, E., & Bartholomew, K. (1994) Reliability and stability of adult attachment patterns. Personal Relationships, 1, 23-43.

Seifritz, E., Esposito, F., Neuhoff, J.G., Lüthi, A., Mustovic, H., Dammann, G., von Bardeleben, U., Radue, E.W., Cirillo, S., Tedeschi, G. & Di Salle, F.(2003). Differential sex-independent amygdala response to infant crying and laughing in parents versus nonparents. Society of Biological Psychiatry, 54, 1367–1375. doi.org/10.1016/S0006-3223(03)00697-8

Winnicott, D.W., (1971) Playing and reality. London: Tavistock Publications Ltd

Witteman, J., Van IJzendoorn, M.H., Rilling, J.K., Bos, P.A., Schiller, N.A., Bakermans-Kranenburg, M.J. (2019) Towards a neural model of infant cry perception. Neuroscience and Biobehavioral Reviews, 99, 23-32. doi.org/10.1016/j.neubiorev.2019.01.026

Psikolog Maide Çelikarslan

 

Post navigation

Bir yanıt yazın

Bebek Beslenmesinde Tahılların Önemi

Diş Çıkarma Dönemi için En İyi Diş Kaşıyıcı Tavsiyeleri

Bebeğinizin Ateşi Çıktığında Bunları Yapmalısınız!