Doğum Korkusu

Gebelik ve doğum önemli bir yaşam olayıdır ve kadının hayatında önemli değişikliklere neden olur. Öte yandan Gebelik süreci, doğum, doğum esnasında yaşanacaklar korkuya neden olabilir. Psikiyatrist- Psikoterapist Uzm. Dr. Semiha Tufan doğum korkusu hakkında bilgi verdi.

Doğum korkusu yaşayan kadın sadece korku düşüncesine saplanır kalır. Doğumu ile ilgili olumsuz beklentiler içerisindedir, olumlu şeylere odaklanamaz

Tedavide en önemli basamak gebenin gebelik, doğum ve doğum sonrası süreçlerle ilgili bilgilendirilmesi, kadının tıbbi, psikolojik, çevresel yeterli bakım ve desteği almasıdır.

Hamilelik ve doğum anne adayları için oldukça heyecan verici bir durumdur. Hemen hemen her kadın az da olsa doğum korkusu yaşamaktadır. Ancak gebelerin yaklaşık % 10- 15 kadarında da çok şiddetli doğum korkusu görülmektedir. Bu şiddetli patolojik korkuya, doğum korkusu (tokofobi) denir. Bu kadınlar doğum ile ilgili şiddetli bir kaygı duymakta, doğum yapamayacakları, kendilerine ya da bebeklerine zarar geleceği, kontrolünü kaybedeceği, bedeninin hasarlanacağı, şiddetli bir ağrı yaşayacağı gibi düşüncelere kapılmaktadır.

Olumsuz yaşam deneyimlerine bağlı olabilir

Toplumsal ya da kültürel olarak yüklenen kodlar bazı kavramların algılanmasını çok fazla şekillendirse de, her kadın biricik olduğu için anneliği, doğuma bakış açısı, doğurmaya karşı duygulanımı da öznel ve biriciktir. Bu nedenle doğum korkusu da öğrenilmiş ve ya içsel dinamiklerle ilgili çok farklı psikolojik sebeplere dayanabilir.

Doğum korkusu kabaca birincil ve ikincil doğum korkusu olarak ayrılabilir. Birincil doğum korkusu hiç doğum yapmamış kadınlarda olan köklü bir doğum korkusudur ve başlangıcı ergenlik döneminde dahi olabilir. Sonradan gelişen yani ikincil doğum korkusu, daha önceki doğumda yaşanan olumsuz yaşam deneyimlerine bağlı olarak,  anne adayında onu bekleyen durumlar için oluşan aşırı bir korku halidir. Önceki travmatik doğum, zayıf sosyal destek, zayıf tıbbi yardım veya daha önce yaşanan doğum sonrası depresyonu ve diğer üzücü olayların tecrübe edilmesi nedeniyle oluşur.

Karmaşık duygular yaşanır

İçinde bir canlıyı büyütmek, benzersiz bir deneyimdir. Doğum, kadını o ana kadar deneyimlemediği sıra dışı bir yolculuğun labirentlerine doğru yola çıkarır. Bu deneyim hem çok tanıdık gibi hem de bir o kadar bilinmezdir. Doğal olarak bilinmezlik insanı kaygılandırabilir. Doğumla birlikte anne ve çocuğun ilişkisi başka bir evreye geçecektir. Hatta kadının kendisiyle olan ilişkisi, çevreyle olan ilişki ve etkileşimleri de başka bir evreye geçecektir. Doğumdan itibaren annenin özel yaşamı değişir, birçok şey bebeğin ritmine göre ayarlanır. Anne çocuk ilişkisi başka bir iç içe ilişki biçimine geçse de bir yandan da doğum bedeninin içinde olan çocukla da ilk ayrılık da demektir. Tabi ki, gebelik ve doğumun yarattığı fiziksel ve hormonal değişimlerde duygu durumu oldukça etkiler.

Doğal olarak bunca fiziksel, çevresel ve psikolojik faktörlerin iç içe geçtiği benzersiz bir deneyimin ve bilinmezliğin karmaşık bir duygulanım ve kaygı yaratması olağandır. Doğum korkusunda olağan olmayan şey; bu korku ve kaygıların kadının bilinçli isteklerinin önüne geçmesi, bu korkunun hayat akışını ve ilişkilerini bozması, kaygıyı yönetmekte, başa çıkmakta zorluk çekmesi, gerçeklikte var olabilme olasılığı olan risklerle korkusunun orantısız olarak çok abartılı hissedilmesi ve sonuçta psikolojik durumu etkilemesi, hatta fiziksel belirtilere neden olabilmesidir.

Uykusuzluk görülebilir

Şiddetli doğum korkusu yaşayan kadında titreme, çarpıntı, terleme, huzursuzluk, sinirlilik, ağlama, tahammülsüzlük, öfke nöbetleri, yeme düzeninde değişiklikler, uykusuzluk, dalgınlık, hayattan alınan keyfin azalması gibi birçok belirti gözlenebilir.  Doğum korkusu yaşayan kadın sadece korku düşüncesine saplanır kalır. Doğumu ile ilgili olumsuz beklentiler içerisindedir, olumlu şeylere odaklanamaz. Bu düşünceler kadının evlilikten ya da gebelikten kaçınmasına, tıbbi olarak gerekli olmadığı halde sezeryan olmak istemesine ya da eşi ile ilişkilerinin bozulmasına neden olabilir.

Gebelikte hormonal süreçlerin etkisi, kişilik özelliklerinin getirdiği hassasiyetler ve ya genetik olarak yatkınlık, stres faktörlerinin etkisi gibi birçok nedenle en sık görülen ruhsal bozukluklar anksiyete bozukluğu ve depresif bozukluktur. Bu durumların varlığında doğum korkusu da iki kattan daha fazla artmaktadır. Genç yaş, düşük gelir düzeyi, düşük eğitim seviyesi, yeterli eş ya da aile desteğini alamamak, ekonomik sıkıntılar, işsizlik doğum korkusu  (tokofobi) riskini artırır.

Kimi zaman bir kadının kendi ruhsal dünyasında çatışma halinde olan annelik kavramı ile kadınsılığı ve cinselliği bütünleştirememesi doğurmaktan kaçınmasına ya da korkmasına neden olurken, bazen de bedeniyle, sağlığıyla ve ya beden bütünlüğüyle ilgili kaygılar doğum korkusu olarak yaşantılanabilir. Ya da bir çocuğun bakımından sorumlu olmak düşüncesi, bazen anne olduğu takdirde profesyonel yaşamının etkileneceği ve özgürlüklerini kaybedeceği gibi düşünceler, eve bir bebeğin gelmesiyle birlikte eşin sevgisini kaybedeceği, sevgi ve ilginin çocuğa yöneleceği gibi bilinçaltı çatışmalar doğum yapmakla ilgili korku ve endişe yaratabilir.

Önceki deneyimlerin etkisi

Bazı durumlarda kadının kendi annesinden anneliği ve doğum yapmayı nasıl bir şey olarak öğrendiği, annesi ile özdeşiminin sağlıklı olup olmadığı, anlatılan olumsuz, travmatik öyküler  –annenin ve ya yakını olan bir kadın figürünün doğumda vefatı, çocuk kaybı, ya da zor doğum öyküleri ve ya ciddi bir tehlike yaşaması gibi – bu fazlasıyla yoğun ve çatışma yaratan duygular doğum korkusu olarak ortaya çıkabilir.

Doğum yapmak demek anne olmak ve bir bebek sahibi olmak demek olduğundan, bir çocuğun doğumu gibi varoluşsal bir olay ve ya bunun düşüncesi bile kadının psikolojik dünyasında kendi annesi ve hatta babası ile olan bilinçaltı içsel dinamiklerini harekete geçirir.   Gebeliği sırasında kendi karnında taşıdığı çocuk sayesinde, çocukluğunun yitirilmiş annesi ve bir zamanlar bebek olan kendisi arasındaki ilişki yeniden gündeme gelecektir. Yani gebeliği sayesinde hem annesiyle hem de o ilişkideki çocukla, yani kendisiyle özdeşleşir. Bu da ta o dönemlere ait kaygıların ortaya çıkmasına dahi yol açabilir. Derinlerde bir yerde annelerinin anneliği ve kendi annelikleri ile yüzleşmek zorunda kalma kaygısı doğum korkusu olarak kendini gösterebilir.

Anne çocuk iç içedir, çocuk annenin bedeninde büyür ve ondan beslenir, bu narsistik bir doyum sağlayan bir durum olduğu kadar sorumluluk yükleyen, yetersizlik kaygılarını tetikleyen de bir durumdur. Çünkü doğum, kadına hem fiziksel hem de ruhsal olarak bağımlı olan bebekle ilk buluşma, ilk yüzleşme de demektir.

Bir başka yönüyle doğurmak bir “yetişkin” olmanın sorumluluğunu, sana bağımlı birine bakım vermenin yükümlülüğünü de beraberinde getirir. Tüm bu öğretiler ya da yaşantılar kadının birçok farklı insani duyguyu bir arada yaşamasının, doğum korkusu duymasının nedeni olabilir.

Neler yapılabilir

Tedavide en önemli basamak gebenin gebelik, doğum ve doğum sonrası süreçlerle ilgili bilgilendirilmesi, kadının tıbbi, psikolojik, çevresel yeterli bakım ve desteği almasıdır. Belirsizliklerin giderilmesi açısından doğumda onu nelerin bekleyeceği anlatılmalıdır. Anneye gerektiğinde eşler ve aile bireyleri destek ve moral vermelidir. Doğum korkusu ile ilgili bir ruh sağlığı uzmanına başvurmak, gerekirse terapi desteği almak, alttaki nedenleri anlamak, başa çıkmak için son derece önemlidir. Tedavide ek psikiyatrik hastalıkların tedavisi de yapılmalıdır. Depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik hastalıklar gebede doğum korkusunu artırmaktadır. Bu süreçleri yönetmek ruh sağlığı uzmanları, kadın doğum uzmanı ve kadının yakınlarının iş birliği içinde sürdürülmesi gereken bir ekip işidir.

Psikiyatrist- Psikoterapist Uzm. Dr. Semiha Tufan

Bu yazımıza da göz atmayı unutmayın!

Normal Doğum Korkusu – https://www.bebek.com/normal-dogum-korkusu/

Post navigation

Bir yanıt yazın