İnatçılık davranışı özellikle okul öncesi dönemde çocuğu olan aileler için son yıllarda tam bir krize dönüşebilmektedir. Dediğim dedik! Hep kendi istediği olsun istiyor! Benim çocuğum bencil mi olacak! Neden bu kadar bağırıp diretiyor, anlamıyorum! gibi serzenişleri sıklıkla duyabiliyorum
Hatta bu süreçte kimi alan çalışanlarından “siz de aynısı yapın diretin, onun kadar sesinizi yükseltin ya da onu odada terk edip gidin, yalnız kalsın” gibi asla bilimsel ve sağlıklı olmayan yöntemlerde duymuş olabilirsiniz. Şimdi bu cümleleri zihninizden silip biraz süreci farklı açıdan görmeye davet ediyorum sizi.
Bakalım çocuklarımız ne diyor olabilir bizlere:
Annem! Babam! Ben 2 yaşıma girince bende bazı değişiklikler oluyor. Biliyorsun memeyi kestim, yürümeye başladım, tuvalete gitmeyi yeni yeni öğreniyorum. İçime anlam veremediğim kadar büyük bir cesaret geliyor. Senden uzaklaştıkça annecim kendime güvenmeye başlıyorum. Adım attıkça, kaşığımı kendim tuttukça, tuvaletimin geldiğini anladıkça güçleniyorum sanki. Bu defa da her şeye ben karar vermek istiyorum. Benim istediğim gibi olsun istiyorum. Çünkü o zaman daha da güçlü olacağımı hissediyorum. Bazen bu yüzden birbirimize bağırıyoruz da. Ama biliyor musun ben inatlaşmak istemiyorum. Sadece kontrol elimde olsun istiyorum…
Bu yaşlarda başlayan benlik kazanma süreci her çocukta beklediğimiz ve sağlıklı şekilde atlatılması gereken önemli bir dönemdir. Buna aynı zamanda insanoğlunun bireyleşmesi ve ayrışması olarak da bakmalıyız. Dolayısıyla bu sürecin ebeveynler tarafından nasıl ele alındığı ilerleyen yaşlarda ve yetişkinlikte nasıl bir kişilik yapısının oluşacağını da öngörecektir.
Çocuğun kendi yapabildiklerini görmesi, bakım vereni olmadan bir yerlere erişebilmesi, nesneleri taşıyabilmesi, kendi başına hareket kabiliyetini gittikçe arttırması ona anne bedeninden farklı bir birey olduğunu göstermektedir. İnsan oğulun hayatta en haz aldığı şey de kendine yetebilmektir. Yani çocuk yapabildikçe kendine olan inancı ve özgüveni artacaktır. Tam da bu süreçte etrafındaki her şeyi yönetebileceğine, kontrol etmek için de sınırsız ihtiyacının olduğuna inanacaktır. Sonrasında oluşabilecek olası riskleri yaşı gereği hesaplayamayacağı için kontrolsüz gibi görünebilir bu davranışları.
Ebeveynleri bu süreçte yaptığı bir hata bireyleşmeyi, bencilleşme, dediğini yaptırma gibi yorumlamaktır. Ancak bu sürecin çıkmaza girmemesi için hem çocuğu korumak hem de ona istedikleri konusunda alan açabilmek şart. Gereksiz ve fazla pohpohlamadan özgüvenini pekiştirmek gerekir. İnadını kırmak adına sürekli engellenen ve yönerge alan çocuğun insiyatifsiz kalacağını da görmek gerekir. yetişkinlikte böyle bir birey olması onun için de çevresi içinde sıkıntılı bir duruma dönüşecektir.
Şunu da unutmamak gerekir, inatlaşma süreçlerini panik halinde bir krize dönüştürmek aslında ebeveynin sorumluluğundadır. Çünkü çocuğun ilişkiyi kontrol edebilme kapasitesi zaten yoktur; diğer bir deyişle ailenin baş etmekte zorlandığı anlar bir krize dönüşmektedir. Çocuğun regüle olamaması, ebeveynin sakince başka bir davranışı ona gösteremiyor olması gibi durumlar krizin ta kendisidir. Bu açıdan bakıldığında inatçılık krizi atağı söylemlerini biraz daha farklı açıdan okumak işinize yarayacaktır.
Bu anlarda çocuğunuzu sarılarak temas ederek öncelikle sakinleştirmeniz gerekir. Konuşmaları kriz anlarında yaparsanız asla etkisi olmayacaktır. Öfke içindeki çocuk tüm duyularını uyaranlara kapattığı için sizi asla duymaz çünkü. Sakinleşince konuşulacak kısımlara yoğunlaşabilirsiniz. Devamlı hayır cevabı ile karşılaşıyorsa çocuğunuz bu da krize sebep olacaktır. Evet ve hayırların miktarını makul seviyede ayarlayın lütfen.
Çocuğum benlik geliştiriyor diye de riskli davranışlara elbette müsaade etmeyin. Unutmayın ki asli göreviniz öncelikle çocuğun sağlığı ve güvenliği. Tercih edebileceği alanlarda esneklik tolerans kapasitenizi arttırın. Ne giyeceğine karar verebilir ancak soğukta ince giyinmek gibi bir seçeneği olamaz yani. Kışlıklar arasında istediğini giyebilir.
Son olarak da lütfen çocuğunuza ve çocuk sahibi olmaya yüklediğiniz anlamları bir gözden geçirin. Çocuklar bizim aynamızdır ancak bizim uzantımız değildir. Bizlerden farklı benzersiz ve biricik bireylerdir, tıpkı biz yetişkinler gibi. Bize benzemek zorunda değiller. Dolayısıyla istek ve tutumlarından farklılıklara hoşgörü ile yaklaşmak en sağlıklısı olacaktır. Hep birlikte sağlıkla büyüdüğümüz günlere…
Hülya Üstekidağ
Klinik Psikolog