Günümüzde infertilite yaşamımızdaki birçok parametrenin değişmesi ile artıyor. Kadında ve erkekte farklı problemler gözlense de genel olarak çevresel etkenler, vücut sağlığı, çocuk doğurma yaşı doğurganlığı etkileyen en önemli faktörler olarak sıralanıyor. Ne kadar doğurgan olduğunuz ise bazı testlerle ortaya konabiliyor…
Günümüzde insanlar doğurganlık düzeylerini, kalıcı partnerleri olmadan, çocuk istemeden dahi merak ediyor ve öğrenmek istiyor. Olaya tıbbi olarak yaklaşıldığında, eğer hiçbir belirti yoksa herhangi bir test yaptırmak önerilmiyor ama kişi bunu ısrarla merak ediyor ve öğrenmek istiyorsa da, erkekte ve kadında uygulanabilecek testler mevcut. Erkekte spermiyogram, kadında ise adetin ikinci veya üçüncü gününde FSH hormonuna bakmak en temel doğurganlık testleri olarak gösteriliyor.
Doğurganlığı Etkileyen Faktörler
Çevresel değişimler: Günümüzde infertilitenin bu kadar çok konuşulmasının önemli nedenlerinden biri yaygınlığı. İnfertiliteyi artıran en önemli faktör ise çevresel etkenler. ASM Kadın Sağlığı Koordinatörü Prof. Dr. Aydın Arıcı, çevresel sorunların infertiliteye etkisine ilişkin şu bilgileri aktarıyor:
“Artık insanlar daha fazla tarımsal ilaç kullanmaya başladı. Endüstriyel atıklar çevre için büyük tehdit oluştururken, arkasından sonuçlarının bazılarını gördüğümüz, bazılarını ise hâlâ bilemediğimiz Çernobil faciası yaşandı. İşte, radyasyonun, kimyasal kirlenmenin artması, endüstriyelleşme, globalleşme ve kontrolsüz tarım ilaçlarının kullanılması ile birlikte ödenen bedellerden biri de infertilite oldu. Tüm Avrupa’da yapılan bir araştırmada, son 40 yılda erkeklerin sperm sayısında ve sperm hareketliliğinde açık bir düşme gözlendi.”
Çocuk doğurma yaşı: Doğurganlığı etkileyen faktörlerin başında elbetteki çocuk doğurma yaşının ileri tarihlere atılması geliyor. Günümüzde, iş dünyasında bir yere gelip yerini sağlamlaştırdıktan sonra çocuk sahibi olma düşüncesi, çocuk sahibi olma yaşını da ileriye itiyor. Ancak, kadının kendi üretkenliğindeki farklılığı görmesi gerekiyor. Yani, erkeklerde sperm üretimi sınırsız bir şekilde yaşa bağlı olmadan devam ederken, 50’li yaşlardan sonra çok az bir azalma görülüyor. Erkeklerin belli bir yaştan sonra çocuk sahibi olamamalarının nedeni sperm üretememesi değil, farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkıyor. Ancak ne yazık ki kadınlar bu kadar şanslı değil. Çünkü kadınların yumurta kapasitesi yaşla birlikte azalıyor.
Vücut sağlığı: Prof. Dr. Aydın Arıcı, aslında doğurganlığın vücudumuzun en lüks fonksiyonlarından biri olduğunu ve dolayısıyla doğurganlık için vücudun sağlıklı olması gerektiğine dikkat çekerek, şu bilgileri aktarıyor:
“Vücudun en önemli hayati fonksiyonlarını sağlayan, akciğer, karaciğer, kalp, beyin gibi organların her zaman önceliği vardır. Doğurganlık yaşamsal fonksiyon değildir. Bir insan doğurgan değilse hayatını kaybetmez. Dolayısıyla vücut bunun bilincindedir. Bir kadın yeterince iyi beslenmiyorsa, enerjisini ileri derecede başka fonksiyonlara harcıyorsa doğurganlık riske girer. Örneğin maraton koşucuları, sürekli egzersiz yaptıkları için enerjileri buraya kaydığından hemen hiç adet görmezler. Aynı şey, balerinler gibi küçük yaşta başlayarak uzun süre fazla egzersiz yapan kişiler için de geçerlidir. Kilo vermek adına ağır diyetlere giren kişilerde, anoreksiye varan diyetlerde de yumurtlama fonksiyonu durur. Çünkü vücutta o sırada var olan az miktardaki enerji, vital olmayan organlar yerine yaşamsal organlara aktarılır. O sırada doğabilecek bebeğin zaten sağlıksız büyüyeceği bir ortam olduğu için vücut bunu durdurur. Yani kısaca doğurganlık için sağlıklı vücut gerekir.”
Kadınlarda Doğurganlığı
Kadınlar için doğurganlığı etkileyen pek çok faktör söz konusu. Bunların başında da yumurta kapasitesi, yumurta bozukluğu, endometriozis ve bunlara da etki eden diğer nedenler geliyor.
Yumurta kapasitesi: Kadınlardaki yumurta üretimi ne yazık ki çok acımasız bir doğaya sahip. Bir kadının yumurta üretimi sadece annesinin karnındayken gerçekleşiyor. Yaklaşık 2 milyon yumurta gebeliğin dördüncü ayı civarında yumurtalıklara yerleşiyor ve bir daha başka yumurta üretimi olmuyor. Bebek doğduğunda ise yumurtalarının yarısını kaybediyor ve yaklaşık 1 milyon yumurtayla doğuyor. Ergenlik çağında bu sayı 400 bine iniyor ve ilk adetinden 45 yaşına gelinceye kadar yumurtalar hızla azalıyor. Bu dönemdeki kadının hamile kalma şansı da sadece yüzde 1-3’le sınırla kalıyor.
Yaşla birlikte yumurta sayısı azalırken, yumurta kalitesi de düşüyor. Bir kadının üretkenlik açısından zirveye çıktığı yaş ise 20 ile 25 yaş arasında oluyor. ASM İnfertilite ve Tüp Bebek Ünitesi Direktörü Op. Dr. Aytuğ Kolankaya, yumurtaların önce kaliteli olanlarının atıldığı ve sonrasında kalitesizlerin mi kaldığı, yoksa yumurtaların vücutta dura dura ısıyla ve vücut hormonlarıyla daha kalitesiz bir hale mi geldiğinin henüz tam olarak bilinmediğini söylüyor.
Ama bilinen bir gerçek, 20 yaşındaki yumurta hücresi ile 30 yaşındaki yumurta hücresinin aynı kalitede olmadığı. O nedenle 35 yaşından sonra hamile kalan kadınlarda yumurtaların hasarlı olma ihtimali yüksek olduğu için bebeklerde de genetik sorunlar fazla oluyor ve bu da anormal gebeliklere neden olabiliyor.
Op. Dr. Kolankaya’nın verdiği bilgiye göre, 40 yaşındaki bir hamilelikte genetik sorunların görülme olasılığı da artıyor. Genetik sorunları olan hamileliklerin yaklaşık yüzde 80’i düşükle sonlanıyor. Yüzde 20’lik kesimde ise, down sendromu, organ bozuklukları, zeka geriliği ortaya çıkabiliyor.
FSH hormonu ile yumurta kapasitesini yüzde 90’a yakın bir oranda söylemek mümkün olabiliyor. Op.Dr. Aytuğ Kolankaya, çocuk düşünen bir kadına bir an önce harekete geçmesi gerektiği konusunda uyarıda bulunduklarını belirterek sözlerine şöyle devam ediyor: “Örneğin bazı çiftler uzun yıllar korunuyorlar ve sonrasında çocuk yapmak istediklerini belirterek bize başvuruyorlar. Ama artık bizim yapacak bir şeyimiz kalmıyor. Ya da evlendikten hemen sonraki dönemde yumurtaların varlığına bağlı olarak hamile kalıyorlar. O çocuk alınıyor. Böyle bir şey yaşadıkları için de son derece rahat hissediyorlar kendilerini. 4-5 yıl korunduktan sonra çocuk istediklerinde ise geç kalınmış oluyor.”
Yumurtlama bozukluğu: Kadınlarda en sık rastlanan çocuk sahibi olamama nedeninin yumurtlama bozukluğu olduğunu söyleyen Op. Dr. Aytuğ Kolankaya, ancak bu sorunun basit ilaçlarla tedavi edilebileceğini vurguluyor. Yumurtlama bozukluğunda adet düzensizliği önemli bir belirti. En sık yumurtlama bozukluğu polikistik overde görülüyor. Şakaklar ve göbek altında sert kıl dediğimiz tüylenme; yüzde akne, kilo değişiklikleri, adet düzensizliği veya hiç görmeme polikistik overin en önemli belirtileri olarak sıralanıyor.
Endometriozis: Rahmin dışında yapışıklıklara sebebiyet veren ve adetin ağrılı, sancılı görülmesiyle ortaya çıkan endometriozis de doğurganlığın azalmasına neden olabiliyor. Genç kadınların yüzde 7 ile 10’unda görülen endometriosiz infertil kadınlarda yüzde 30-50 oranında görülebiliyor. Endometriozis’in ilerleyici bir hastalık olduğunu ve yumurta kalitesinin düşmesiyle devam ettiğini anlatan Op. Dr. Aytuğ Kolankaya, bazen yumurtalıkta kistle de ortaya çıkabildiğini, bu nedenle erken dönemde teşhisinin önemli olduğunu söylüyor. Op. Dr. Kolankaya, ebeveynleri uyararak, “Kızlarında adet sancısı varsa, altta yatan sebebin mutlaka araştırılması gerekiyor. Bunun çocuğun gelecekteki doğurganlığı ile ilgili olabileceğinin unutulmaması gerekir” diyor.
Adet düzensizlikleri: Adet düzensizlikleri, adet sancısı, geçirilebilecek karın içi veya vajinal iltihap gibi durumlar gelecekteki doğurganlık azalmasının belirtisi olabileceğinden bunların da atlanmaması gerektiğine işaret eden Op. Dr. Kolankaya, kadınların adetlerinin 21-35 gün arasında olmasının normal olduğunu, eğer bu süre tutarsız şekilde gidiyorsa mutlaka kontrol ettirilmesi gerektiğini söylüyor. Adet kanamasının miktarının da önemli olduğunu söyleyen Op. Dr. Kolankaya sözlerine şöyle devam ediyor: “Kanama genellikle birinci gün başlar, ikinci ve üçüncü gün çok yoğunlaşır, dördüncü ve beşinci gün hafifleyerek kesilir. Ancak, eğer kanama bir gün sürüyorsa bu durum hormon eksikliğini, yumurtlama kapasitesinin düştüğünü gösterebildiği için bir hekime başvurmakta fayda var. Eğer, kanama on gün boyunca yoğun bir şekilde devam ediyorsa, bu rahim içi dokuda bir takım değişikliklerin göstergesi olabildiği gibi, rahim kanseri riski de oluşturabildiği için mutlaka hekime başvurmak gerekir. Kanama eğer lekelenmeler şeklinde veya ilişki sonrasında ortaya çıkıyorsa hormon bozukluğu olup olmadığını araştırmak gerekir.”
Sigara: Doğurganlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sigara. Sigaranın kadın üzerinde doğurganlığı yüzde 50 azalttığını gösteren çalışmalar olduğunu söyleyen Op. Dr. Kolankaya, sigaranın erkeğin üretim kabiliyetini azalttığı yönünde de bilgiler olduğunu hatırlatıyor.
Diğer nedenler: Bunların dışında karın ağrıları ve karın ağrılı enfeksiyonlarda da önemli ve kalıcı bir hasar oluşmadan hekime başvurmak gerektiğini belirten Op. Dr. Kolankaya, “Tüberküloz, tüpleri ve rahim içi kanallarını da tutabildiği için, tüberküloz geçirmiş kadınların çocuk istedikleri zaman kontrolden geçmeleri gerekir. Klamidya adı veriler cinsel bir hastalık vajinal akıntıda veya eşte tespit edildiği zaman da dikkatli olmak lazım” diyor. Ayrıca bazı kadın hastalıkları da doğurganlığı etkileyebiliyor ki bunların başında miyomlar geliyor. Prof. Dr. Aydın Arıcı’nın verdiği bilgiye göre, aşağıdaki bir miyom rahim ağzını kapatabildiği için spermin yukarı çıkmasını engelleyebiliyor. Kenarlarda olursa tüpleri tıkayabiliyor. Rahim içinde olan miyomlar da spiral gibi hamileliğin oluşmasını engelleyebiliyor.
Nasıl hamile kalınır ile ilgili içerikler için tıklayın! https://www.bebek.com/hamile-nasil-kalinir/